![]() | AnaSayfa | www.karahalli.org - Selim Gümüş Karahallı Sayfası |
|
![]() İZMİR' DEN DEVEM GELECEK! -Ana, anaaa! Develer geliyor. Kervan geliyor. Koşun! Mehmet, harımın kapısından hızla çıktı, taş duvarın kenarından seğitti, ortalıkta gezinen tavuklar bağırtılarla kenara kaçıştılar. Az ilerde, yan sokaktan bir çocuk daha, yalınayak fırlayıp ona katıldı. Arkasından, iki üç yaşlarındaki kardeşi ağlayarak koşmaya, ona yetişmeye çalışıyordu. Anneleri: - Oğlum develer kapar fazla yanaşmayın. diye bağırdı arkalarından. Çocuklar hızla aşağıya doğru koşuyorlardı. Uzaktan köpek havlamaları geliyordu. Zekiye Ebe ocak başında yalnız kaldı. Mehmet' in bağrışını duymuş olan diğer kadınlar apar topar kalktılar. Zekiye ebe saç üstündeki yufkayı çevirirken, kadınlar üzerindeki uğraları meldine çırpalayıp apar topar dışarı çıktılar. Mehmet soluk soluğa: - Ben diyorum beş. Sence kaç? - Altı diyeceğim gayri. Geçen sefer de altı dedim, tutmadı. Bu sefer tutar inşallah. Mehmet' le Hasan aşağıda, Paşalar yoluna kadar gelip köşede durdular ve yönlerini yaklaşmakta olan develere döndüler. Küçük kardeş ağlayarak koşmaya, abisine ulaşmaya çalışıyordu. İşte geliyorlardı. Sıraya girmiş kocaman develer ağır adımlarla yaklaşıyorlardı.i Kervanın habercisi çan sesleri, köpek havlamalarına karışıyordu. - Ben dört tane gördüm. Sen? - Evet dört de, Recep dayıların ev geriliyor. Bence arkadan daha gelenler var. İnşallah altı olur! Bu kervan, haftada bir, bazen on günde bir, buradan geçerdi. Genellikle dört beş deve olurdu. Ama çok nadir olarak on devenin üstüne çıktığı da olurdu. Bu kocaman hayvanlar, sırtlarında Karahallı' nın ihtiyacı olan tuz, şeker, kil ve un gibi temel maddeleri batıdan, taa İzmir' den buraya taşırlardı. Kil, çamaşır yıkamak için, un da dokuma haşılını güçlendirmek için kullanılırdı. O zamanlar doğayı kirleten kimyasallar yoktu. Her şey doğaldı! Develer ağır ve büyük adımlarla yaklaşıyorlardı. Develerin yüzünde bir tatlı yorgunluk okunuyordu. Akşamları kırdan dönen ve evinin yolunu tek başına bulabilen sığırlar gibi bunlar da yüzlerce kez geçtikleri bu yolu, bu yolun sonunu biliyor olmalıydılar. Onlarca kilometre yürüdükten sonra yolun sonuna yaklaştıkları için mutluydular tabi ki. Yoncaya varmalarına çok az kalmıştı. Orada sırtlarındaki ağır yüklerden kurtulacaklar, biraz su içip, haplarını(*) yutacaklardı. Sonra da dinleneceklerdi... - Kervanın sonu göründü. - Beş tane var ikimiz de bilemedik. - Gene tutturamadım. Bir dahaki sefere inşallah. Mehmet' le Hasan konuşurlarken develer önlerine kadar gelmişti. En önde küçük bir eşek yol göstericilik yapıyordu. Belki de o kadar küçük değildi ama bu dev cüsselilerin yanında ufacıktı işte. Develerin yanında üç kişi onlarla birlikte yürüyordu. Bunlar kervanın sahibi ya da onun yanında çalışanlar olmalıydı. En arkadan üç beş çocuk ve yanlarında bir kaç köpek kervanı takip ediyorlardı. Onlar da kervanın çanını duyar duymaz koşmuş ve takip etmeye başlamışlardı. Bizimkelirin önünde, geçit töreni bittiğinde onlar da arkadan gelen bu çocuklara katıldılar. Her zaman yaptıkları gibi çarşıya, yoncaya kadar takip edeceklerdi. Bu sessiz ve sakin kasabada böyle bir eğlence kaçmazdı elbette. Çarşıya kadar onlara bir çok çocuk daha eklenecekti. Tabi bir kaç köpek de onlarla katılırdı mutlaka. Evlerin arasından, toprak yollardan, camlardan kafasını uzatanların, çan sesini duyup yola koşup gelmiş olanların ve de köşe başlarında heleşe eden kadınların bakışları altında develer çarşıya ulaşacaktı... YAZI HAKKINDA: Annem, kendisinden harçlık isteyen torununa "İzmir' den devem gelecek. Gelsin de vereyim." yanıtını verdi. Yeğenim: "Deve mi? İzmir mi? Sen ne diyorsun Babaanne?" diye şaşkınlıkla sordu. Annem olayı anlattı. Tabii ben de kulak misafiri olmuştum. Yaşım yetmediği için böyle bir olayı görememiştim... Ama çocukluğumun geçtiği, Boğaz mahallesindeki evimizin bir sokak altındaki Paşalar yolundan geçen deve kervanını canlandırdım gözümde. Çan seslerini duyar gibi oldum. O anda orada olup o anı yaşamak istedim. Bir fotoğraf tutkunu olarak "Ah dedim o zaman olup da yakalayabilseydim bu kareyi." Ancak gözümde canlandırdığım resmi, önce çizgilere sonra da kelimelere dökmeye karar verdim. Gençlerimiz, otomobil ve kamyonetlerin aşındırdığı bu yollardan, bir zamanlar deve kervanlarının geçtiğini bilmeliler diye düşündüm... EK BİLGİLER: "İzmir' den devem gelecek. Gelsin de vereyim." Bu söz zamanında sıklıkla kullanılan bir kalıp olmuştur. Özellikle kendisinden borç isteyene, "sana verecek param yok" anlamında söylene gelmiş bir sözdür. *"Deve gibi hapı yutmak." Develere için hamurdan yapılan, pişirilmeden kurutulan ekmek büyüklüğündeki yiyeceğe hap deniliyordu. Yonca: Karahallı' da Çarşı içinde Ulu Caminin yanında bugün kullanılmayan eski belediye binasının yerinde bulunan kervan konak yeri. Çizim ve Yazı: Selim Gümüş, Şubat 2008 Kaynak: Feride ve Mehmet Gümüş 080206_07 |